RAMAZANIN MANASI VE HİKMETİ İYİ BİLİNMELİDİR.
Ramazan nedir ne değildir bilmek, hikmet ve gayelerini öğrenmek, orucun maddi faydaları ile birlikte sosyal ve ruhsal faydalarını öğrenmek Ramazan için en öncelikli ilmi konularımız arasında olmalı. Hasbelkader bir müzeyi gezme durumumuz olduğunda müzeden bi haber gezmek yerine bir rehberden veya kitaptan istifade edip ziyaret etmek ne kadar akıllıca ise her sene 12 ayımızdan birisini geçirdiğimiz ramazanı da belli başlı kaynaklardan okumak, taramak ve bilgi sahibi olmak o denli önemli.
Kaynaklar için başta Kuran’ı Kerim olmak üzere, hadis kaynakları ve tefsirlere bakılabilir. Özellikle orucun hikmetlerini öğrenmek için Risale-i Nur tefsirindeki ramazan risalesinden istifade edilebilir.
Ramazan Risalesinden bir alıntı:
İkinci Nükte: Ramazân-ı mübârekin savmı, Cenâb-ı Hakk’ın ni‘metlerinin şükrüne baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Birinci Söz’de denildiği gibi, bir padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taâmlar bir fiyat ister. Tablacıya bahşiş verildiği halde, çok kıymetdar olan o ni‘metleri kıymetsiz zannedip onu in‘âm edeni tanımamak, nihâyet derecede bir belâhet olduğu gibi; Cenâb-ı Hakk, hadsiz envâ‘-ı ni‘metini nev‘-i beşere zemin yüzünde neşretmiş. Ona mukābil o ni‘metlerin fiyatı olarak şükür istiyor. O ni‘metlerin zâhirî esbâbı ve ashâbı, tablacı hükmündedirler. O tablacılara bir fiyat veriyoruz. Onlara minnetdâr oluyoruz. Hatta müstehak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz. Halbuki Mün‘im-i Hakîkî, o esbâbdan hadsiz derecede o ni‘met vâsıtasıyla şükre lâyıktır. İşte ona teşekkür etmek, o ni‘metleri doğrudan doğruya ondan bilmek, o ni‘metlerin kıymetini takdîr etmek ve o ni‘metlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur. İşte Ramazân-ı Şerîf’deki oruc, hakîkî ve hâlis, azametli ve umûmî bir şükrün anahtarıdır. Çünki sâir vakitlerde mecbûriyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakîkî açlık hissetmedikleri zaman, çok ni‘metlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i ni‘met anlaşılmıyor. Halbuki iftâr vaktinde o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymetdar bir ni‘met-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehâdet eder. Padişahtan tâ en fukarâya kadar herkes, Ramazân-ı Şerîf’de o ni‘metlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü ma‘nevîye mazhar olur. Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle, “O ni‘metler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in‘âmıdır. Onun emrini bekliyorum” diye, ni‘meti ni‘met bilir. Bir şükr-ü ma‘nevî eder. İşte bu sûretle oruc, çok cihetlerle hakîkî vazîfe-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.
Osmanlıca Mektubat, S: 283
Ramazanı kendimize değil, kendimizi ramazana göre düzenliyoruz.
Ramazan gezme, eğlenme zamanı görmüyor, ramazanda verimi düşüren sebepleri ortadan kaldırarak maddi manevi her yönden istifadeli bir ramazan geçirmek için harekete geçiyoruz.